Yeme bozukluğu nedir?
Yeme bozukluğu bir beslenme sorunu olmakla beraber aynı
zamanda psikolojik bir rahatsızlık olarak da karşımıza çıkar. Kişinin olaylarla
baş etme yöntemi olarak ele aldığı yeme davranışı bir süre sonra rahatsız edici
bir hal alabilir. Yeme bozukluğu olan bireyler genellikle kendilerini iyi
hissetmediklerinde, olumsuz bir olayla karşı karşıya kaldıklarında çözümü yemek
yemede bulabilirler. Ancak bu noktada kişi aç olduğu için değil kendini daha
iyi hissetmek için yeme davranışında bulunmaktadır.
Yeme Bozukluğunun
Türleri?
Yeme
bozukluklarının pek çok farklı görülme şekilleri olmakla beraber en sık
karşımıza çıkan iki türünden bahsedebiliriz.
1)Anoreksiya Nevroza:
Anoreksiya nevroza kişinin beden algısında hissettiği bozulmalarla meydana
gelmektedir.
Kişi beslenme
ihtiyacını kısıtlamaya başlar, kendisini olduğundan kilolu hissetme, kilo
almaktan korkma şeklinde ortaya çıkar.
Kişi bu endişeli ruh
haliyle beraber kısıtlama sonucu yeme atakları geçirir ve normalde yiyebileceğinden
fazla yemek yeme davranışı gösterir.
Daha sonra gelen
pişmanlık ve korku duygularıyla kendini kusturma ya da aşırı diyet ve spor
yapma eğilimi gösterir.
2)Blumia Nevroza;
Blumia nevroza ise kişide yediği yemekle ilgili kontrol kaybı hissetmesi,
normal bir bireyin yiyebileceğinden fazla yemek yiyerek yeme atakları
geçirmektedir.
Kişi bu duygudan
rahatsızlık duyarak kendini rahatlatmak için girişimlerde bulunmaktadır.
Yeme bozukluğunun
nedenleri nelerdir?
Yeme davranışından
bulunan kişi öncelikle bu davranışını kısıtlama eğilimindedir, kısıtlama
davranışından sonra kişi yemek üstündeki hakimiyetini kaybeder ve yüksek
miktarda besin alımında bulunur.
Kişinin
duygusal problemlerinin olması
Benlik
saygısından bazı eksiklikler olması
Beden
altısında meydana gelen bozulmalar
Yemek
yemeyi bir problem çözme aracı olarak görmesi
Yeme Bozuklukları
kimlerde görülür?
Yeme bozuklukları
kişinin ergenlik dönemine girmesiyle beraber vücuduna dair algılarının
değişmesiyle başlangıç gösterir ve genellikle ergenlik çağındaki bireylerde sık
görülmektedir.
Cinsiyet farklılığına
bakktığımızda ise yeme problemleri kadınlarda erkeklere oranla daha sık
görülmektedir.
Yeme bozuklukları hangi
yaşlarda daha sık görülür?
Yeme bozukluğu
dediğimizde karşımıza sıklıkla çıkan iki alt türden bahsetmiştik.
Anoreksiya Nevroza için
en riskli görülen yaş grubu ergenliğin ilk dönemleri yani 14-16 yaş aralığıdır.
Blumia Nevroza için en
riskli görülen yaş grubu 18-20 yaş aralığıdır.
Yeme
Bozukluklarının Vücuda Fiziksel Olarak Olumsuz Etkileri Nelerdir?
Yeme bozukluğu yaşayan
birey aşırı yeme davranışının ardından çıkarma davranışlarına bağlı tıbbi
sorunlar yaşayabilirler, dişlerde ve diş etlerinde rahatsızlıklar meydana
gelebilir, midede aşırı besin alımından olayı genişleme görülebilir, yemek
borusu zedelenmesi, karın ağrıları önemli fiziksel etkiler olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Yeme Bozukluklarının
Psikolojik Olarak Olumsuz Etkileri Nelerdir?
Birey temelde kendini
iyi hissetmek, olumsuz duyguları bastırmak için yeme davranışında bulunur ancak
psikolojik olarak kendini güçsüz hissetme, iradesine sahip çıkamama, olay ve
durumlarda kontrol sağlayamadığı duygularına kapılabilir.
Bunların yanı sıra yeme
bozukluğu yaşayan bireylerde fiziksel olarak kendini beğenmeme ve özgüvende
azalmalar, var olan vücut formundan memnun olmama ve bu durumu takıntı haline
getirerek duygusal dalgalanmalar görülebilir.
Anoreksiya Nevrozayı
Nasıl Fark Ederiz?
Bu yeme bozukluğunu
yaşayan bireyler yüksek kalorili meseloa karbonhidrat ve yağ içeren besinleri tamamen
azaltır. Normalden farklı dikkat çekecek ölçüde hareketli olabilir veya
egzersiz yapabilirler. Sağlıklı beslenme ile fazla düzeyde uğraşır, yemek
tarifleri toplar buna uygun hareket etmeye çalışırlar.Karbonhidratlı
yiyecekleri saklar, cepte, çantada taşıyabilirler. Kilo almadığına inanmak için
zayıf olduklarına ikna olmak ayna karşısında uzan zaman geçirebilirler.
Bazıları kendini tamamen şişman olarak algılarken bazıları zayıf olduğunu,
ancak karın, bacak, kalça gibi bazı bölgelerin şişman olduğunu düşünürler.
Yeme bozukluğu yaşayan
bireyler zayıflıklarının tehlikeli boyuta geldiğinin farkına varmazlar ve
çevrelerinden gelen uyarıları dikkate almayabilirler.
Kendilerinin olaylar
üzerine etkisiz olduğunu hisseder, kilo kaybetmenin önemli bir başarı olduğunu
düşünürler. Kendilerini ve vücutlarını sevme ve kabul etme durumu
zayıflıklarına bağlıdır.
Bulimiya Nervozayı
Nasıl Fark Ederiz?
Bulimiya nervoza
genellikle kişinin bir yıl ya da daha uzun süreli diyet yapmasından sonra
görülmeye başlanabilir. Diyet yaparak kilo kaybedilir ve kişi genellikle başarı
sağlayamaz, ancak verilen kilo asla anoreksiya nervoza tanısı koyduracak kadar
fazla değildir.
Yemeyi kısıtlama,tıkınma ataklarına yol
açabilir. Yeme ataklarından sonra kişi fiziksel olarak karında rahatsızlık
hissi yaşar ve kendini kusturma girişiminde bulunabilir. Psikolojik olarak ise
güçsülük hisse ve çevreden gelebilecek olumsuz tutumlarla başbaşa kalır.
Tıkınma atakları
sıklıkla suçluluk duygusu, depresyon, kendini güçsüz hissetme ve kendini eleştirmeyle
beraber görülür. Yeme bozukluğu yaşayan bazı hastalar kilo kontrolü için su
atıcı ilaçlar, müshil kullanır ve tıkınma uzun süre aç kalma durumuyla peşpeşe
olacak şekilde yinelenir.
Tıkınma sırasında yenilen gıda yüksek kalorili
ve hızlı yemeyi kolaylaştıracak yiyeceklerdir.
Yeme bozukluğu yaşayan
kişilerde kilo dalgalanmaları sık görülmektedir.
Kişinin tıkınma
atakları ortalama 1 saat sürmektedir.
Blumia nevroza
bozukluğunu yaşayan bireyler genellikle düzenli yemek yemezler, normal bir
yemek sonunda doygunluk hissetmekte zorluk çekerler.
Genellikle evde ve tek
başlarına olduklarında yemek yemeği tercih ederler.
Bu kişiler genellikle
kendilerine göre normal kilo aralığının üst sınırında veya hafif kilolu
olmalarına rağmen, ideal kilo olarak normal kilo aralığının en alt sınırını
tercih eder.
Blumia nevroza yaşayan
bireyler anoreksiya yaşayan bireylere göre belirgin olarak kilolu bireylerdir.
Sık olarak karmaşık,
kişiler arası sorunlu ilişkileri olan, dürtüsel davranışları ve yüksek düzeyde kaygılı
ve takıntılı davranış örüntüleri sergilerler.
Kendilerine ait benlik kavramları
zayıflamıştır ve dalgalı ruh hallerinin görülme sıklığı yüksektir.
Madde ve alkol kötüye kullanımı sık
görülmektedir.
Toplum ve Kültür Yeme
Bozukluklarını Nasıl Etkilemektedir?
Yeme bozuklukların
nedenleri ve sonuçları için pek çok araştırma yapılmaktadır, diyet yapma
davranışının yeme bozukluklarının gelişimine yol açan ortak erken olabileceği
çokça araştırılmıştır. Çağımızda sosyal medya kullanımında artmasıyla güzelliğe
ve ince bedene sahip olmak, çekici olmak ve kabul görmek anlamlarına
gelmektedir. Kendi istekleriyle diyet yapan kişilerin çoğunluğu daha sağlıklı
olmaktan öte çekici olma amacındadır. İsteyerek diyet yapanların bir diğer grubu
mesleklerinin bir getirisi olarak diyet yapmaktadırlar. Örneğin; mankenler,
dansçılar, balerinler, sporcular gibi iş yaşamlarında rekabetin önemli olduğu
kişiler diyete ve spora büyük önem verirler. Ve bu kişilerin yeme bozuklukları
geliştirme olasılıkları yüksektir.
Bazı kadınların sosyal
baskılarla başa çıkamayıp, kabul görmeme endişesiyle kendi içlerinde çatışma
yaşadıkları ve bedensel uğraşlara yönelerek diyet yaptıkları varsayılmaktadır.
Kişinin zayıf olursa
güzel olacağına ve toplum tarafından beğenilip kabul göreceğine dair yaygın bir
algı oluşmaktadır, bu sebeple pek çok kadın kendi vücudundan memnun olmamakta
ve kendisini yetersiz hissetmektedir. Bu yetersizlik duygusuyla baş etmekte
zorlanan bireyler toplumsal baskılar sonucunda yeme bozuklukları yaşamaya
başlayabilir.
Yeme Bozukluklarının
tedavisi nasıl olur?
Yeme bozukluklarında
tedavinin ilk aşaması kişinin tedaviyi istemesi ve kabul etmesi süreciyle
başlamaktadır. Bu alanda uzman pek çok doktor ve psikolog kişiye destek
sağlayabilmektedir.
Tedavinin başlangıcında
kişi fizyolojik muayenelerden geçirilerek bir problem varsa bu çözümlenmelidir
ve bununla beraber psikolojik olarak destek almalıdır.
Yeme bozukluğu
tedavilerinde psikoterapi vazgeçilmezdir, aile ile beraber çalışma ve ailenin
tedaviye katılımı önemlidir. Kişinin geçmiş yaşantıları ve duygusal problemleri
çözümlenmeye başlandığında tedavinin verimide yüksek düzeyde artış
gösterecektir.